Çocukluğumdan beri en sevdiğim meslek olmuştur dergi editörlüğü. Sevdiğim ve bilgi sahibi olduğum bir konuda, bildiklerimi paylaşmak, bilmediğim şeyleri öğrenmek ve insanların elinde sayfalarını çevirmekten zevk alacakları renkli ve kaliteli birşeyler oluşturmak hep hayalim olmuştur.
İlk kez 1987’de istemiştim dergi editörü olmayı, Commodore dergisini elime aldığımda. Pahalıydı, kaliteliydi, renkliydi, kuşe kağıda basılıydı, üst düzeydi ve felsefiydi. Okuyup bitirdikten sonra yeni sayı çıkana kadar sürekli sayfalarını çevirir dururdum. Sadece bakmak bile yeterince keyif vericiydi. Kendi kendime gelecek sayıda neler olabilir acaba diye düşünür, hayali editoryal yazılar hazırlar, hatta oyun tanıtımları bile yapardım.
Sonra 64’ler dergisi çıktı. Commodore Dergisine göre daha basitti, sadece oyunlar üzerine eğilmişti. Böyle bir dergide çalışmak ne kadar keyifli olur diye düşünmüştüm. O zamanlar hayatımın en büyük zevki bilgisayarlar ve oyun oynamak. En yeni oyunları oynayıp, onları tanıtan yazılar yazıyorsun ve üzerine para ödeniyor sana. İnsan daha ne isteyebilir?
Bilgisayar dergilerinin hep bir ayrı yeri olmuştur hayatımda. Mesele ACE (Advanced Computer Entertainment)‘i görünce, sayfa düzeniyle, kutucuklu yorumlarıyla kim hayran kalmamıştır. Editörlükden daha önemli olan şeyin, aslında okuyucuya hitap eden şeyin görsel yönetmenlik olduğunu farketmişimdir ACE’i gördükten sonra. Bizim dergilerde özenirdi onlara ama bir türlü becerememişlerdir, o ayrı. (64’ler bir ara baya ilerleme kaydetmişti, hakkını vermek lazım)
Daha sonra underground fanzin’ler çıktı. Siyah-beyaz ve fotokopi ile çoğaltılırlardı. Underground olmak, çok bilinmemek, para kazanmak için değil keyif alındığı için yapılan işlerin temel düsturu olmakla birlikte bir noktadan sonra çok iyi reklam aracı olmuştu. Örneğin Laneth dergisi. Tamamen underground bir alayışla oluşturulmasına karşın daha o kadar tutmuştuki daha 4. sayısında fotokopiden ofset baskıya geçmişti. Speed-Thrash’den daha hafif müzikler kesinlikle olmayacak dendiği halde kısa sürede rock dergisine dönüşüvermişti.
Severdim Laneth’i, hele Murat Adanç’da yazmaya başlayınca. Bilgisayar dergiciliği sonrasında ufak tefek birşeyler yazdığım konular arasında pek bilinmeyen müzik gruplarını tanıtma amaçlı yazdığım yazılar olmuştur o dönemlerde. (tabi hiçbiri yayınlanmadı, o ayrı mesele)
Şimdi neden oturdum da bunları yazma gereği hissettim diye sorabilir herkes. Socrates Dergisi yüzünden. Nisan ayında elime aldığım ilk sayısında, Commodore Dergisi’ni, 64’ler Dergisi’ni, Amiga Dünyası Dergisi’ni, Laneth Dergisi’ni, ACE’i, PC Format’ı ilk kez elime aldığımda hissettiğim şeyleri hissettiğim için yazdım. Yani dergiyi okuyup bitirdikten sonra görsel tasarımı sayesinde sadece sayfalarına göz gezdirmek için bile tekrar elime alabiliyorsam o dergi okunup atılmak için değil, kütüphanede biryerlerde saklanmak içindir. Takip ettiğim sayısız dergi olmuştur şimdiye kadar ama sadece yukarıda saydıklarımı saklamışım biryerlerde, diğerleri yok olup gitmiş. Socrates’de yıllar sonra ilk kez saklayacağım dergiler arasında yerini aldı.
Oynadığımız oyunlar dijital, ne kutusu ne basılı kullanım kılavuzu var artık, müzik albümü satın almıyoruz, dinlediğimiz şarkılar dijital, dinliyoruz ve unutuyoruz, kitaplar e-book oluyor yavaş yavaş…Saklayabileceğim birşeyler bulduğumda seviniyorum artık…