1987 yılbasında, soguk bir kıs günü eve giren Commodore 64 ile basladı hersey. Görüntü kablosu kocaman tüplü televizyona baglanır, oyunlar kasetten yüklenirdi. Degisik oyunları oynanırdı ailecek. (Çünkü tek televizyon olurdu evlerde) Hafta ici açılmazdı, çünkü okul vardı, hafta sonu iple çekilir, cuma gecesi bütün hafta hayali kurulan oyunlar heyecanla oynanırdı.
[caption id=“attachment_2748” align=“aligncenter” width=“1184”] Saturday Morning[/caption]
Hersey ne güzeldi 1990’da 1991’de. Amiga bilgisayar vardı. Beyaz ekranda Workbench disketi tutan bir el. Disket sürücüden tuhaf sesler çıkardı yükleme esnasında. Mavi pencereli GUI’si vardı, kendine özel karakterleri, ikonları. Bazı programlar ve oyunlar sadece 1 MByte RAM’de çalışırdı. Dergilerden takip ederdik yeni çıkan oyunları, programları. MAC Adventure okurduk, eski oyunları yeniden oynardık.
[caption id=“attachment_2750” align=“aligncenter” width=“1316”] Amiga 500, not Plus model![/caption]
Müzik dinlemek ayrı bir keyifti. Kasete çekilirdi albümler, önceleri LP’den kopyalanırdı, cızırtılı olurdu ama bangır bangır gelirdi ses. Sonra CD’ler çıktı, daha kaliteli dedik ama bir yavanlık vardı, dijitaldi çünkü.
Hersey daha güzeldi eskiden, oynadığımız oyunun suyunu çıkarırdık, en ince detayları bilir, disketin içindeki hangi dosyanın ne işe yaradıgını ezberlerdik. Yaptıgımız hersey ayrı bir keyif verirdi, öylesine degildi hiçbirsey.
[caption id=“attachment_2755” align=“aligncenter” width=“1024”] Amiga 500 Plus Model[/caption]
Sonra Amiga 500+ çıktı. Aynı eski Amiga’ydı, mor fondaki hareketli Workbench disketi dısında. Bazı oyunları çalıstırmazdı, problem çıkarırdı, ama çok güzel aletti. Hep hayal etmisimdir, karlı bir yılbaşı günü, okulun olmadıgı bir hafta sabah erkenden kalkıp Amiga’mın basına oturup saatlerce oyun oynamayı. F-29 Retaliator, Pirates!, Guild of Thieves…